Tag Archive : evlilik ilişkileri

Bir ilişkinin en başında narsisizm işaretlerini anlamak genellikle zordur, ancak vakit geçtikçe bu işaretleri görmek daha kolaylaşabilir. Eşinizin narsist olup olmadığını nasıl anlarsınız? Aşağıda merak ettiğiniz cevapları bulabilirsiniz.

1-Böyle bir partneriniz varsa kendinizi ilişkiye bağlı hissetmeyebilirsiniz. Genellikle bu yapıdaki eşler ile gelecek planları yapmak, hayalini kurduğunuz yaşam için birlikte karar verip bir şeyler için çabalamak zordur. Çünkü bu kişiler genellikle kendileriyle ilgilidirler, kendileriyle fazlasıyla övünürler, eşlerine nadiren ilgi gösterirler. Onların mutlulukları tamamen iş ve para konusundaki prestijlerine bağlıdır.

2-İlişkiniz boyunca onların isteklerini yapmazsanız veya onların istediklerini vermezseniz iyi şeyler olmayacağını hissedebilirsiniz. İlişki içerisinde sizi inceden inceye tehdit ettiklerini anlarsınız. Bundan dolayı da aynı fikirde olmadığınız, istemediğiniz durumlarda bile sadece huzursuzluk olmasın diye onların isteklerini yaparsınız. Bu narsistik eşlerin istediklerini yaptırmak için manipüle etme yollarından biridir.

3-Hayatınızda başardığınız birçok şey olmasına rağmen halen yetersizlik duyguları yaşarsınız. Çünkü eşiniz ilişkiniz içerisinde devamlı sizi küçük düşürme veya yaptığınız şeyler hakkında olumsuz yorumlar yapma eğiliminde olur. Bundan dolayı bir türlü kendinizi iyi hissedemezsiniz.

4-Narsist bir eş ile sohbet etmek zor olabilir, çünkü tepki vermenizi sağlamak için sürekli sizin düğmelerinize basmaya çalışabilir, çünkü başkalarının duygularını kontrol etmek kendilerini aşırı tatmin eder. Onunla sohbet ederken kendinizi akıl oyunlarıyla uğraşıyor gibi hissedebilirsiniz.

5-Narsistler bir şeyi yanlış bile yapsalar her şeyin her zaman başkasının hatası olduğunu düşünürler. Narsist eşiniz özür dilemez, çünkü diğer insanları kendileri ile eşit düzeyde görmezler. Davranışlarının sorumluluklarını almazlar ve hep başkalarını suçlarlar. Her şeyin sizin yüzünüzden olduğunu söylerler ve bu da size doğru yaptığınız hiçbir şey yokmuş hissini verir.

6-Böyle bir eş ile evliyseniz eğer, eşinizin ruh halinin ne zaman nasıl olacağını tahmin etmeniz zordur. Kendinizi yumurta kabukları üzerinde yürüyor gibi hissedebilirsiniz. Bir an her şey eşiniz için yolunda gibi görünüyorken, bir an ona kendisini kötü hissettiren bir şey olabilir ve öfkelenebilir. Böyle bir ilişki içinde kendinizi kaybolmuş hissetmeniz muhtemeldir. Çünkü bir süre sonra her şeyi eşinizi mutlu etmek için yapıyor olarak bulabilirsiniz.

7-Dışarıdan bakıldığında herkes eşinizi çekici ve mükemmel bir eş olarak görüyor olabilir. Bunun nedeni narsistlerin topluluk içerisinde gerçek renklerini göstermemelerinden kaynaklanır ama siz eşinizle yalnız kaldığınızda durum hiçte böyle değildir.

8-Bir narsist eşini sürekli eleştiriyor olabilir, eşinin kilosu, giysileri, saç şekli konusunda devamlı yorumlarda bulunabilir. Tüm bunları eşini küçük düşürecek şekilde dalga geçerek, eşinin yüzüne karşı veya arkasından yapabilir.

9-Narsist eş çoğunlukla kendi ihtiyaçları ile ilgilenir. Bir olay yaşandığında bu yaşanandan kendilerinin nasıl etkilendikleri üzerine kafa yorarlar, eşleri veya çocukları ile ilgili düşünmezler. Eşine veya birlikteliğine değil, sadece kendilerine yararı dokunacak şeyler yaparlar.

10-Bir narsist genellikle usta bir flörtözdür, çekicidir ve insanların ayaklarını yerden kesmeyi iyi bilir. Bu hallerinden dolayı kendinizi eşinizin sadık olup olmadığını sürekli sorgularken bulabilirsiniz.

11-Onunla ilk flört etmeye başladığınızda, size kendinizi dünyanın en harika insanı gibi hissettirebilir. Fakat ilişkiniz ilerledikçe ve bir takım sorunlar ortaya çıkmaya başladıkça eşiniz sizi değersizleştirmeye ve görmezden gelmeye başlar. Bu da onların, kendilerini ilk başta gösterdikleri kişi olmadıklarını kanıtlayan bir durumdur. Başlarda sizi kendisine bağlamak için aşk bombardımanına tutarken,  evlendikten sonra durum farklılaşır.

12-Sizinle olan ilişkisinde kendisini kötü hisseden narsist eş sessiz kalarak sizi kontrol etmeye çalışabilir. Tekrar kendisini iyi hissedene kadar sizin varlığınızı görmezden gelir ve sevgisini esirger. Genellikle bunu kendileri bir fayda sağlayacakları zaman yaparlar.

13- Söz verdikleri zaman o sözü tutup tutmayacaklarından emin olamazsınız. Narsistler vaatlerde bulunup ve daha sonra bu vaatleri yerine getirmemekle ün salmışlardır. Bir narsistle evli olduğunuzda güvenebileceğiniz bir eşiniz varmış gibi hissedemeyebilirsiniz ve kendinizi her şeyi yapmak zorunda olarak bulabilirsiniz.

14-Narsistler değişmeye istekli değillerdir. Çünkü böyle bir istek onların yanlış olduklarını kabul etmeleri anlamına gelir ve hiçbir narsist bunu kabul etmez. Ancak bazı narsistler gurur duyarak kendilerinin narsist olduğunu kabul eder ve değişmesi gerekenlerin başkaları olduğunu söylerler. Eğer eşiniz davranışlarını değiştirmek istemiyorsa, bu bir narsistle evli olduğunuzun göstergesi olabilir.

15-Narsist eşiniz sizin doğru bildiğiniz her şeyi sürekli inkâr edebilir. Yapmış olduğunuz bir davranışı veya söylemiş olduğunuz bir sözü o şekilde yapmadığınıza veya söylemediğinize sizi inandırmak için uğraşabilir. Eşiniz davranışlarınız hakkında yalanlar söyleyebilir ve gerçekleri çarpıtmaya çalışabilir. Ve bu durumda siz kendinizden şüphe etmeye başlayabilir ve deliriyormuş gibi hissedebilirsiniz.

Klinik Psikolog Sezen Sağlam

Kaynak: www.verywellmind.com/

Sınır koyma, insanların size yaklaşmalarına duygusal olarak ne kadar izin verdiğiniz olarak tanımlanabilir. Ayrıca sınırlar, bir ilişki içinde çizgiyi çizdiğiniz yerdir. Çizdiğiniz bu çizgiler sizin “siz” olarak kalmanıza, evlilik içerisinde kimlik duygunuzu ve kişisel alanınızı korumanıza yardımcı olur ve bu durumda evliliğinizin daha sağlıklı ilerlemesine olanak sağlar. Aslında tüm sağlıklı evliliklerin sınırlara ihtiyacı vardır.

İlişkide sınırlar eşlerin birbirilerine saygı duyduğunu ve sevildiğini hissetmelerini sağlar. Ayrıca sınır koyarak eşler ilişkideki bağımsızlıklarını da korumuş olurlar ve böylelikle ilişkinin içerisinde tamamen kaybolmazlar.

Evlilikte Hangi Alanlarda Sınırlar Oluşturulmalıdır?

1-Eşler kişisel mahremiyetleri ile ilgili alanlarda sınır koymak isteyebilirler, bunların neler olduğu konusunda karşılıklı tartışarak karar verilebilir. Mesela çiftler birbirlerinin telefonlarını karıştırmama, e-posta ve sosyal medya hesaplarını kurcalamama, geçmiş ile ilgili ayrıntılı bilgiler isteme konusunda baskıcı olunmaması gibi konularda sınırlarını koyabilirler.

2-İletişim halindeyken birbirlerine bağırmama, birbirlerine herhangi bir lakap takmama gibi konularda sınır koyabilirler.

3- Ev içerisinde yapılacak işler, ebeveyn olarak alınacak sorumluluklar, birlikte ortak geçirilecek zamanlar konusunda sınırlar belirlenebilir.

4-Herkes kendi çalışma zamanı ve bireysel geçirmek istedikleri zaman ile ilgili sınırlarını koyabilir. Bunlar ortak geçirilecek zamanlar göz önüne alınarak planlanırsa daha anlaşılabilir ve dengeli bir durum ortaya çıkar.

5-Ekonomik konularda da sınırlar koyulabilir. Mesela, para konusunda şeffaf olunması, para ve borç saklanmaması, bir şey satın alırken eşlerin birbirlerine ne kadar bir limite kadar haber vermeyecekleri gibi.

6-İlişkinin kuralları, mesela eşler sadakat, bağlılık, güven ve saygı konusunda birbirinden beklentilerinin neler olduğu konusunda tartışarak, sınırlarını koyabilirler.

7-Diğer insanlarla sosyal ilişkileri konusunda, mesela köken ailelere ne kadar sıklıkta gidileceği, ailelerin onların iç işleri hakkında ne kadar bir bilgiye sahip olabilecekleri gibi konularda sınırların konulması uygun olacaktır.

Eşinize Sınırlarınızı Nasıl Anlatmalısınız?

1-Eşinizle sınırlarınızı paylaşırken, net bir dil kullanın. Böylece eşiniz istek ve taleplerinizi herhangi bir belirsizlik olmadan tam olarak anlayabilir.

2-Sınırlarınızı belirleme noktasında ihtiyaçlarınızı ve duygularınızı eşinize anlatırken “ben” dilini kullandığınızdan emin olun.

3-Kendisine koymak istediğiniz bu sınırın neden önemli olduğunu mutlaka anlatın bunu anlatmanız eşinizin isteklerinizin mantığını anlamasına yardımcı olur.

4- Sınırlarınızı paylaştıktan sonra eşinizi dinleyin ve bu sınırların ona nasıl geldiğini anlatmasına izin verin.

5-Sınır ihlali gerçekleşirse neler yapılabileceği ile ilgili kararlar alın.

Sınırları belirlemek biraz zor olabilir. Evliliğinizde kendinizi ifade etmekte ve sınırlarınızı koymakta zorlanırsanız bir evlilik terapistinden yardım almanız faydalı olabilir.

Klinik Psikolog Sezen Sağlam

Evliliklerdeki en hassas konulardan biri cinselliktir. Çiftler bir çok konuyu aralarında konuşup, ifşa edebilseler de özellikle cinsel yaşamları hakkında pek konuşmazlar/ konuşamazlar. Evliliklerinde seks yapmayı bırakan çiftler için ise bu konuyu konuşmak özellikle daha da zor olabilir.
Bu konuyu aralarında gündeme getirmekten kaçınan  çiftlere yardımcı olmak için aşağıdaki liste fayda sağlayabilir. Neden çiftler seks yapmayı bırakırlar ve bu konuyu konuşmaktan kaçınırlar?

1- Çiftler eşlerinin artık kendilerini çekici bulmadıklarını duymaktan çekinebilirler ve reddedilmekten korkabilirler. Bunun yanı sıra eşinin bir başkasıyla seks yapıyor olmasından ve bunu öğrenmekten de korkabilirler.
2- İlişki, çiftin her ikisininde ihtiyaç duyduğu veya istediği bir hayatı sürdürmek için birlikte çalıştıkları bir iş anlaşmasına dönüşmüş olabilir. Bu tür ilişkilerde romantizm ve cinsellik ilişkiyi çoktan terk etmiştir ve cinsellik yerine para konuşulur olmuştur.
3- Bitkinlik ve yorgunluk önemli bir etkendir. Çalışmak ve çocuklara bakmak, ev işleri, sorumluluklar cinselliğin öncelikler listesindeki yerini değiştirebilir. Eğer bireyin enerjisi kalmadıysa, cinsellik hakkında düşünmek ve onunla meşgul olmak daha da zorlaşabilir.
4- Yıllar içinde vücudunuz değişmiş olabilir ve artık vücudunuz hakkında kendinizi iyi hissetmiyor olabilirsiniz. Eskiden daha iyi hallerinizi görmüş olan eşinizin karşısında iyi hissetmediğiniz halinizle olmak istemiyor olabilirsiniz.
5- Evlilikte eşlerden biri aldatmışsa eğer, kaybedilmiş olan güven duygusu konusunda hala eksiklik devam ediyorsa, kişinin bir türlü güven duyamadığı  partneriyle cinsellik yaşamak istemiyor olması gayet normaldir. Sonuçta kimse güvenmediği biriyle yakın olmak istemeyecektir.
6- Kişisel hijyen seks yapmadan öncesinde dikkat edilmesi gereken çok önemli konulardan biridir. Eşler yatmadan önce hijyenlerine dikkat etmiyorlarsa, mesela dişlerini fırçalamıyor ve duş almadan yatağa giriyorlarsa bu da eşi seks yapmak istemekten uzaklaştırabilir.
7- Eşler aynı cinsel rutinden sıkılmış olabilirler, hep aynı pozisyonda aynı rutinlerle sevişiyor olmak artık eşlere cazip gelmiyor olabilir.
8- Öfke çiftlerin birbirlerinden uzaklaşmalarında önemli bir konudur. Eşine kızgın ve öfkeli olan birinin fiziksel yakınlık kurmak istemesi pek olası değildir. Öfkenin kaynağının bulunması, çözülmesi evlilik ve cinsel yaşam için çok önemlidir.
9- Seks esnasında rahatsızlık ve acı hissetmek. Bu durumda eşleri seks yapmaktan uzaklaştıran bir konudur. Özellikle kadınlarda kuruluk, gerginlik ağrılı cinsel birleşmelere sebebiyet verebilir ve eş bunu devamlı yaşıyorsa seks yapmak kendisi için keyif verici bir durumdan çıkıp rahatsızlık verici bir duruma dönüşecektir. 
10- Çiftlerin performans kaygıları, orgazm olamama, erken boşalma gibi sorunlarda seksten uzaklaşılmasına sebep olabilir.

Yukarıda sayılan tüm maddeler kişinin cinsel hayatını olumsuz yönde etkileyebilecek sorunlardır. Unutulmaması gerekir ki evlilik sorunları cinsel sorunlara, cinsel sorunlar da evlilik sorunlarına yol açmaktadır. Dolayısıyla eğer cinsel yaşamınızda bu türlü sorunlar varsa ve bu sorunlar ilişkinizi etkiliyorsa, problemler daha da kronik bir hal almadan konunun uzmanlarından yardım almanız doğru bir adım olacaktır.

Klinik Psikolog Sezen Sağlam

Evliliklerde aldatmanın nedenleri cinsiyete göre farklılık gösterir, erkekler ve kadınlar farklı nedenlerle aldatırlar.

Erkekler neden aldatırlar?

Erkeğin kişilik yapısı aldatma nedenleri arasında önemlidir. Güzel bir kadınla evli olan bazı erkekler, eşinin çevre tarafından beğenilmesi ve takdir görmesinden dolayı kendileri aşağılık ve değersizlik duyguları hissederler ve bu yüzden de eşinden intikam almak, eşini değersizleştirmek için aldatırlar. Bunu yapan erkekler daha çok narsistik kişilik yapısına sahip olan erkeklerdir.

Bir başka neden ise erkeklerin evliliklerin getirdiği beklentileri karşılayamaması, yenilik istemeleri, yaşayacakları anlık zevke yenik düşmeleri olmaktadır. Erkekler aldatmayı bir varoluş mücadelesi olarak ta görebiliyorlar özellikle de evli ve çocuğu olan erkekler bu şekilde görüyorlar. Bu erkekler kendilerinden yaşça daha küçük ve genç olan kadınlarla ilişki kurarak, kendilerinin hala güçlü olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar.

Ayrıca erkeklerin sorun oluşturacak kadar yüksek alkol kullanımı da eşlerini aldatmalarında etkili olabiliyor. Kadınlar daha çok duygusal yakınlık için aldatırken, erkekler daha çok cinsellik için aldatmaktadırlar. Ayrıca erkeklerin aldatma davranışının tesadüfi olduğu ve duygusallık içermediği ifade edilir.

Özetle erkekler aldatma nedenlerini şu şekilde ifade ederler; o kadına aşık oldum, heyecan olsun diye yaptım, çok fazla alkol almıştım, evliliğimde tatminsizlik yaşıyordum, karım benimle hiç ilgilenmiyor, evliliğimde çok fazla sorun var, ortam onu gerektiriyordu, olaylar ona göre gelişti gibi çeşitli nedenler sunarlar.

Kadınlar neden aldatırlar?

Kadınların aldatma nedenleri daha çok duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması ile ilgilidir. Duygusal açıdan ihmal edildiklerini düşünmeleri, eşlerinden daha zengin ve statü sahibi kimselerle olmayı arzu etmeleri, cinsel doyum sağlayamamaları, evliliklerin getirdiği sorumlulukların yükünden kurtulmak istemeleri dolayısıyla aldatabilirler.

Mutsuz olan kadınlar daha fazla aldatma ihtimaline sahiptirler, ilişkilerinin gidişatı bu durumda çok önemli bir yere sahiptir. Kısacası kadınların aldatma davranışı göstermesinde, evlilik içerisinde duygusal olarak ihmal edilmiş ve reddedilmiş hissetmeleri en önemli nedenlerdir.

Bunun yanı sıra özgüveni düşük kadınların, kendine olan güvenlerini fazlalaştırmayı istemeleri, istediklerini elde edebileceklerini kendilerine kanıtlamak için, kocalarının kendilerini aldatmasından dolayı intikam almak için aldattıklarını da söyleyebiliriz.

Özetle kadınlar aldatma nedenlerini şu şekilde ifade ederler;  evliliğimde çok mutsuzdum, eşim beni çok fazla ihmal etti, bir başkasına aşık oldum, istediğimi elde edebileceğimi kendime ispat etmek için, kocam beni aldattığı için, yakınlık ve şefkat ihtiyacımdan dolayı, kendimi yalnız hissettiğim için, cinsel ihtiyaçlarım karşılanmadığı için vs. çeşitli nedenler söylerler.

Uzman Klinik Psikolog Sezen Sağlam

Aldatma ve sadakatsizlik birbirinin yerine kullanılan kavramlar olsa bile aslında farklı şeylerdir. Aldatma, sadakatsizlik sonucu ortaya çıkan, dürüstlüğe zarar veren, söylem ve davranışlardır. Sadakatsizlik bir seçim, aldatma ise bu seçim sonrası ortaya çıkan eylemlerdir.
Aldatma kişinin evli veya ilişki içerisinde olduğu kişi dışında bir başkasıyla yaşadığı, güven ilişkisini sarsan, çiftlerin birbirlerine verdikleri sözleri ihlal eden, cinsel ve duygusal olarak yaşanan eylemlerdir. Evliliklerde aldatma bazen yaşanan sorunların sonucu olabilirken, bazen de evliliklerde yaşanan sorunların sebebi olabilmektedir. Aldatmalar sadece sağlıksız, sorunların olduğu evliliklerde değil, hiç sorunsuz evliliklerde de görülebilmektedir.
Aldatma evliliklerde ve ilişkilerde güven duygusunu derinden sarsan çok incitici bir durumdur ve geçmişten günümüze artış göstererek devam etmektedir. Aldatma bir evlilikte sadece çiftleri değil tüm aile bireylerini ve özellikle de çocukları olumsuz etkiler.
Aldatma veya aldatılma evlilik terapistlerine en fazla getirilen problemlerden biri olmakla beraber, evliliklerin sonlanmasına en fazla sebep olan nedenlerden biridir.

Peki aldatmanın nedenleri nelerdir?

Aldatmanın nedenleri oldukça fazla ve karmaşıktır. Bu nedenler arasında evlilik ilişkisinin kalitesi önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle evlilik içerisindeki duygusal ve cinsel tatminin az olması veya düşük bir kalitede olması aldatmaya neden olabilir.
Bunun yanı sıra evliliklerde yaşanan mutsuzluk ve çatışmalar, evlilik dışında ortaya çıkan fırsatlar ve seçenekler de aldatmalara neden olmaktadır. Eşlerin birbirlerini duygusal anlamda anlamamaları, birbirlerine duygularını ve ihtiyaçlarını anlatmada yetersizlik yaşamaları, birbirlerinin gereksinimleri ve ilgileri konusunda ortak noktada buluşamamaları, çiftlerin evlenmeden önce birbirlerini tanıyamamış olmaları, kültürel ve etnik farklılıkların sorun oluşturması ve bunlarla baş edememe, evlilikle ilgili gerçek beklentilere sahip olunmaması, cinsellik ile ilgili merak edilenlerin olması ve bu merakların eş ile paylaşılamaması, eşlerin cinsel bağımlılıklarının olması, çiftlerin can sıkıntısı ve bıkkınlıklar yaşayarak sahip oldukları heyecan duygusunu evliliklerinde kaybetmeleri, evliliğin getirdiği sorumluluklarla uğraşırken eşin göz ardı edilmesi, ekonomik nedenlerin getirdiği huzursuzluklar, eğitim düzeyi gibi nedenler aldatmanın nedenleri arasında sayılabilir.
Aldatmanın en sık nedenleri arasında evlilik içerisinde eşlerin duyduğu öfke, takdir edilmeme, hayal kırıklığı yaşama, birbirinden ve evlilikten sıkılma gibi duygular vardır. Bazı aldatmalar ise önemli psikiyatrik bozukluklar, kişilik bozuklukları veya cinsel sapkınlıklar yüzünden gerçekleşmektedir.

Uzman Klinik  Psikolog Sezen Sağlam

Eşlerinizin, ebeveynleriniz ile geçinmesi zordur ve her zaman mümkün de olmayabilir. Eğer karınız ve anneniz çatışıyorsa, evliliğinizin zarar görmemesi için yapmanız gerekenler.

  • Karınızı dinleyin

Bir insanın hayatta kazanabileceği en büyük yeteneklerden biri nasıl dinleyeceğini öğrenmesidir. Karınız ve anneniz arasında açıkça bir sorun olduğunda ilk önce karınızı dinlemelisiniz. Sorunun ne olduğunu anlamaya çalışmalı ve onu, onun bakış açısından anladığınızdan emin olmalısınız. Sorun hakkında kendi fikriniz olabilir, ancak öncelikli olarak karınızın bakış açısını anlamanız gerekir.

  • Karınızın sınır çizmesine yardımcı olun

Örneğin; annenizin çat kapı devamlı gelmesinden dolayı karınız stresli hissediyorsa, eşinizin sınır çizmesine yardımcı olun. Sınırlarınız ne olursa olsun, evliliğiniz için yapabileceğiniz en sağlıklı şeylerden biri de orijinal aileniz ile ilişkiniz açısından sınırları belirlemektir. Bu, onlardan nefret ettiğiniz anlamına veya onları asla görmek istemediğiniz anlamına gelmez, sadece karınıza öncelik vermiş olursunuz, böylelikle de mutlu bir eşe ve mutlu bir yaşama sahip olabilirsiniz.

  • Eşinize, sizden beklentilerinin neler olduğunu ve neye ihtiyacı olduğunu sorun

Bunu tahmin etmeye çalışmayın, kendisine sizden neler istediğini, neler beklediğini sorun ve isteklerini yapmaya çalışın.

  • Annenizle ikiniz için de konuşun

Karınıza, annenizle bir sorun yaşadığınızda “bunu anneme sen söylemelisin” demeyin. Annenizle ikiniz için, bire bir veya çift olarak konuşmak ilişkiniz için daha sağlıklı olacaktır. Bu, kendiniz için yaşadığınız durumun sahibi olduğunuz ve bu durum içerisinde karınızla aynı yerde olduğunuz anlamına gelir.

  • Eşinizle anneniz arasındaki ilişkinin ortasında kalmayı reddedin.

Aralarındaki herhangi bir anlaşmazlığa aracılık etme ya da farklı bakış açılarını yorumlama niyetinde olmadığınız açıkça belirtiniz. Kendiniz için sınırlar koymak, sizi günlerce sürebilecek kederden kurtarabilir .

  • Erkekler, karınıza annenizden daha fazla öncelik vermelisiniz.

Çoğu erkek bunu yapamıyor. Anneyle olan göbek bağı kesin ve kararlılıkla kesilemiyor. Evlendiğiniz zaman, karınıza kararlı bir şekilde öncelik vermeli ve bunu annenize iletmelisiniz. Bunu belki de bir olay yaşadığınızda açıklığa kavuşturabilirsiniz.  Anne “seni çok seviyorum, ama şimdi evliyim ve ……. hayatımın bir numaralı kadını olmalı” diyebilmelisiniz. Bu belki annenizi acıtabilir ama açık olmak sonrası için iyi olacaktır.

  • Bir kızın kalbini kazanmak sadece evlilik ile bitmez.

Evlendiğinizde, eşiniz orijinal ailenizden daha öncelikli ve tercih edilen olmalıdır. Öncelikli ve en önemlisi olduğunu anlaması önemlidir ve ailenizle yeni sınırlar oluşturmanız önemlidir. Annene karının önce geldiğini açıkladığında, muhtemelen daha iyi anlaşacaklardır, çünkü senin için rekabet etme ihtiyacını ortadan kaldırmış olacaksınız.

  • Eşinizle ve annenizle ayrı ayrı kaliteli zaman geçirin.

Açıkçası, her şeyin bir aile olarak birlikte yapılması gerekmiyor. Açıkçası, eşinizle özel zaman geçirmek daha kolay olacaktır. Ancak annenizle (ebeveynlerinizle) birebir ilgilendiğinizden de emin olun, böylece büyüdüğünüz aile ile süreklilik sağlamış olursunuz.  Çünkü köken ailenizle paylaştığınız her şeye saygı gösterilmesi gerekiyor. Bir eşin(karı/koca) sadece ailenizden hoşlanmadığı için ailenizle birlikte olma ihtiyacınızı ve arzunuzu kabul etmemesi, kök ailenizle teması sınırlamak için asla yeterli bir neden değildir.

Buradaki asıl mesele, herkesten önce en fazla evliliğinizin ilgiyi hak ettiğidir. Öncelikli olarak karınızla olan ilişkinizdir ve bu ilişkinin sağlıklı olmasıdır. Evliliğinize bu hakkı verdiğinizde, diğer tüm ilişkiler kendi kendine yoluna girecektir.

Evlilik öncesi danışmanlık, çiftlerin evlenmeye hazırlanmalarına yardımcı olan bir terapi şeklidir. Evlilik öncesi danışmanlık, eşlerin güçlü ve sağlıklı bir ilişkilerinin olmasını sağlamaya yardımcı olur,çiftlere istikrarlı ve tatmin edici bir evlilik için daha iyi bir şans verir. Bu tür bir danışma aynı zamanda evlilik sırasında sorun yaşanmasına sebep olabilecek zayıflıkların belirlenmesine de yardımcı olur.

Evlilik öncesi danışmanlık genellikle evlilik ve aile terapisti olarak bilinen terapistler tarafından verilir.

Evlilik öncesi danışmanlık eğitseldir, geliştiricidir ve önleyicidir. Evlilik öncesi danışmanlık, çiftlerin evlilik öncesinde ilişkilerini geliştirmelerine, birbirlerini ve kendilerini daha iyi anlamalarına ve tanımalarına olanak sağlar. Evlilik öncesi danışmanlıkta, para ile ilgili konular, iletişim becerileri, inançlar ve değerler, evlilikte roller, cinsellik, çocuk sahibi olma isteği, aile ilişkileri, karar verme becerileri, öfke ile başa çıkma, birlikte zaman geçirme gibi konular üzerine çalışılabilir.

Evlilik öncesi danışmanlık, evlenecek çiftlerin iletişim kabiliyetlerini geliştirmelerine, evlilik için gerçekçi beklentiler belirlemelerine ve çatışma çözme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur.

Kendi değerlerinizi, düşüncelerinizi ve geçmişinizi bir ilişkiye getirdiğinizi ve her zaman birbirinizle uyuşmayabileceğinizi unutmayın. Örneğin, aile sistemleri ve dini inançlar çok değişkendir. Pek çok çift, ilişki ve evlilik içerisinde etkili olan anne-babasıyla ve diğer rol modelleriyle çok farklı bir gelişim yaşamıştır. Birçok insan evlendiğinde sosyal, finansal, cinsel ve duygusal ihtiyaçlarını daha rahat karşılayacağına inanır fakat bu her zaman böyle olmayabilir. Siz ve eşiniz evlilik öncesinde aranızdaki farkları ve beklentileri tartışarak, evlilik sırasında birbirinizi daha iyi anlayabilir ve destekleyebilirsiniz.

Evlilik öncesinde ihtiyaç duyduğumuz temel hazırlık aslında pratik değil psikolojiktir. Evlilik öncesi danışmanlık ile geçmişinizin geleceğinizi nasıl etkilediğini analiz edersiniz. Bir dereceye kadar hepimiz çevremizin ve tecrübemizin ürünleriyiz. Evlilik öncesi danışmanlık, sizden, büyürken gördüklerinize veya geçmişte yaşadıklarınıza dayanarak evlilik hakkında herhangi bir izlenim oluşturup oluşturmadığınızı anlamanızı isteyecektir. Evlenmeden önce geçmiş dinamiklerden ve ilişkilerden bahsetmek, bunları irdelemek ve anlamak, insanların daha bilinçli, sağlıklı seçimler yapmalarını ve daha sağlıklı şekillerde ilişki kurmalarını sağlar.

Evlilik öncesi danışmanlık, bir çifte evlendiklerinde ne gibi sorunlarla karşılaşabileceğini görme fırsatı sunar. Her iki tarafın da geçmişlerine bakmalarını, ilişkiye hangi dinamikleri getirebileceklerini ve nasıl başa çıkacaklarını, yaşamın yeni bir evresine girerken yaşayabilecekleri sorunlarla en iyi nasıl baş edebileceklerini düşünmelerini sağlar.

Sağlıklı bir ilişkiye sahip olmak aslında sandığınızdan daha kolaydır. Evliliğin iyi olması ve kötü olması tamamen çiftlerin uzlaşabilmeleri ile ilgilidir. Eşler genellikle şöyle düşünür “değişmesi gereken kişi eşim, ben değil”. “Haksız olan o, ben haklıyım.” Bu yanlış bir zihniyettir aslında. Bir insanı değiştirmek çok zordur, hatta imkânsızdır. Dolayısıyla evliliklerde de herkes kendini değiştirmekten sorumlu olmalıdır, eşinizi değiştirmeyi unutmalısınız. Evlilik karşılıklı etkileşimdir. Karşı taraf size karşı hoşlanmadığınız bir davranışta ya da söylemde bulunuyorsa, öncelikle bakmanız gereken sizin buna nasıl katkı sağladığınızdır. Bu yazıda amaç kocaların, karılarıyla iyi gitmeyen ilişkilerinde neler yapabileceklerine dair tavsiyelerde bulunmaktır.

Peki neler yapılabilir?

1-Dinleyin ve sorular sorun: Karınız size bir şey anlatıyorken, onu can kulağı ile dinleyin ve anlamaya çalışın. Sadece size neyi aktarmaya çalıştığına odaklanın. Bunun bir bilmece olduğunu düşünün ve cevapları da zaten anlatılanın içinde olacak. Eğer anlamadıysanız, sorular sorun, eşinizin bakış açısını anlamaya çalışın. Bunun için dinleyin ve sorgulayın. Çünkü genelde eşler birbirlerine söyledikleri şeyi evet duyarlar ama anlamazlar. Sadece tartışmanın üstesinden gelmeye çalışırlar. Unutmayın ki; kadınlar anlatmak, konuşmak isterler ve anlaşıldıklarını görmek isterler.

2-Ona hediye almak yerine, onunla anı biriktirmeye çalışın: Evet, çoğu kadın mücevherleri sever, ama aynı zamanda eşiyle birlikte anı biriktirmeyi de sever. Eşinize olan sevginizi bir yüzük veya kolye satın alarak anlatmak yerine, ikinizin birlikte keyif alabileceği bir etkinlik planlayarak ta anlatabilirsiniz. Mesela dans dersleri almak, birlikte yemek kurslarına gitmek, fotoğraf çekmek, birlikte eğlenebileceğiniz bir konsere gitmek gibi. Aslında etkinliğin ne olduğu değil, o şeyi birlikte yaptığınız gerçeği onu özel yapan şeydir. Birlikte bir şeyler yapmak satın alabileceğiniz herhangi maddi bir şeyden daha büyük bir bağ oluşturacaktır aranızda.

3-Onların rahatlaması için bir şeyler yapın: Bazen her şeyin etrafımızda dönmediğini unutuyoruz. Karınız bazen sizinle ilgisi olmayan bir şeylere üzülebilir, kendisini üzerindeki sorumluluklar yüzünden stresli hissedebilir, yorgun hissedebilir. Eğer onu yoran çocuklarsa, siz çocukları alıp bir yerlere götürebilir onları oyalayabilirsiniz ve eşiniz de bu sırada kendisine vakit ayırabilir. Eğer yorgunsa ona bir masaj satın alabilirsiniz veya siz yapabilirsiniz. Burada önemli olan şey onun ruhunu ve bedenini biraz rahatlatmasına olanak tanımaktır.

4-Konuşmadan önce düşünün:  Bazen herkes gibi sizde bir şeylere üzülebilir, stresli veya öfkeli olabilirsiniz. Bu eşinizle ilgili olabilir veya olmayabilir. Böyle durumlarda bazen eşimize söylemememiz gereken şeyleri söyleriz ve sonrasında çok geç kalmış oluruz. Söylenmesinin kötü olacağını bilirsiniz ama söylersiniz. Böyle durumlarda özellikle tartışmalarda, bir şey söylemek üzereyken, sadece derin nefes alın, kendinize “bunu söylemem duruma ne fayda sağlayacak” diye sorun. Kısacası düşün,konuş ve mutlu ol.

5- Harekete geçin: Bu en önemli adımdır. Yapılması gereken bir şeyler varsa bunları sana söylenmeden önce yap. Bulaşıkları yıkamak, çöpü atmak, duvara asılacak bir tabloyu asmak vb. şeyler. Yapılacak şeyleri ertelemeyin ve harekete geçin. Göreceksiniz ki birkaç hafta sonra eşiniz bunları gördükçe daha mutlu olacak, sizi takdir edecek, size teşekkür edecek. Ve takdirini göstermek için o da daha çok şeyler yapmaya başlayacak.

Bunların hepsini yapmak mutlu bir evliliğe giden adımlardır, bunları günlük yaşamınıza uygularsanız emin olun ki evliliğiniz doğru ve mutlu bir yöne gidecektir. Kendiniz ve ilişkiniz hakkında daha iyi hissetmeye başlayacaksınız. Daha iyi bir ilişki için eşinize ve kendinize taahhütte bulunmanız gerekir. Bunları birkaç gün yapmakla her şeyin düzeleceğini sanmayın, tabi ki istikrarlı bir şekilde devam etmek gerekir. Dinlemeyi, düşünmeyi ve harekete geçmeyi unutmayın.

 

Anne-oğul ilişkileri gerçekten de karışıktır. Sağlıklı ve sağlıksız yapıda anne-oğul ilişkileri vardır. Bebek doğduğunda annenin bakımına, annesinin onu beslemesine, ihtiyaçlarını karşılamasına ve en önemlisi de sevgisine muhtaçtır. Oğul büyürken bir yandan dünyayı öğrenir, bir yandan da bağımsızlığını tesis eder. Bunlar gerçekleşirken tabi ki annesinin sevgisine, ilgisine, desteğine, bakımına ihtiyaç duyar. Fakat bir annenin, oğlunun adına tüm kararları vermesi, ihtiyaç duysun duymasın her şeyini karşılaması, onun gelişimine uygun yaşam becerileri geliştirmesine izin vermemesi ve devamlı kontrol eden bir yapıda olması onun bağımsızlaşmasını önemli ölçüde zorlaştırır. Bu sağlıklı bir anne-oğul ilişkisi değildir. Bir çocuğun kararlarını verirken devamlı annesinden destek beklemesi de sağlıklı bir ilişki değildir.

Bu sağlıksız ilişkiler sadece anne-oğul üzerinde değil, çevrelerinde sahip oldukları diğer ilişkileri de bozar. Yetişkin bir oğulun iş ilişkilerini, özel ilişkilerini, sosyal ilişkilerini de olumsuz yönde etkiler. Eğer bir oğul evlendikten sonra da eşinden önce annesine öncelik veriyorsa, bu sağlıksız bir ilişkidir. Böyle bir durumda yetişkin oğul, annesine öncelik vermediği için, annesinin beklentilerine karşılık vermediği için suçluluk, pişmanlık ve vicdan azabı vs. hissedebilir. Böyle bir sağlıksız anne-oğul ilişkisi, yetişkin oğulun evlilik ilişkisini de bozar.

Bazı anneler vardır ki aşırı korumacıdırlar. Oğullarını bırakmakta zorlanırlar. Oğullarının kendi hayatlarını kontrol etmelerine izin vermezler. Kendi sorumluluklarını üstlenmelerine engel olurlar. Oğulları evlendiklerinde gelinlerinin, oğullarına nasıl baktıkları konusunda merakta olurlar ve müdahalede bulunurlar.

Anne-oğul ilişkilerinin büyük bir kısmı oğlu daha bebek iken ve büyürken onunla kurduğu ilişkilerden ve sonrasında yaşanmış bir takım durumlardan kaynaklanır. Eğer annenin, kendi eşiyle sağlıklı bir ilişkisi yoksa, eşinden yeteri derecede duygusal olarak destek alamıyorsa veya eşi ölmüş ise o zaman bir erkek olarak en yakınında olan oğluna dönmesi kendisine doğal gelebilir. Örneğin, belki çocuğun babası küçükken annesinden ayrıldı ve erkek çocuk annesinin sahip olduğu tek şeydi. Ya da belki babası öldü ve o da her zaman annesi için üzüldü ve babasının orada olmamasını telafi etmeye çalıştı. Belki babası annesine çok kötü davranıyordu ve kendisi de bu boşluğu alması gerektiğini düşündü. Tabi ki anne de oğlunun tüm bu rolleri almasına izin verdi.

Bazen şöyle bir şeye de rastlanabilir, anne kendi çocukluğunda almış olduğu duygusal yaraları çocukları ile sarmaya çalışır. Eğer ilgisiz ve sevgisiz büyümüş ise bu ihtiyaçlarını patolojik bir şekilde çocukları üzerinden karşılamaya çalışır. Bu da çocuklarına karşı bağımlı bir ilişki geliştirmesini sağlar.

Anne-oğul arasındaki bu sağlıksız ilişki türü oğlunun evliliğinde problemler yaşamasına sebebiyet verir. Yetişkin oğulun eşi, her zaman kendisini kayınvalidesi ile rekabet etmek zorunda hissedebilir. Kayınvalide bu sağlıksız ilişki dolayısıyla, gelinini kendisine rakip olarak görebilir, oğlu elinden alınmış gibi hissedebilir. Tüm bunlarda yetişkin oğulun eşiyle ilişkisini etkiler ve mutsuz bir evliliğe sebebiyet verir.

Genelde erkekler, bir sevgili bulduklarında veya evlendiklerinde anneleri ile nasıl bir ilişki kuracaklarını bilmiyorlar ve çoğu zaman anne-oğul ilişkisi, bazı durumlarda boşanma noktasına kadar evlilik üzerinde büyük bir etkiye sahip oluyor.

Sağlıksız anne-oğul ilişkisine örnekler;

  • Sağlıksız ilişki: Oğlum her zaman beni görmekle yükümlüdür ve beni tüm planlarının önüne koymalıdır.
  • Sağlıklı ilişki: Oğul annesini görmek istiyorsa eğer planları içine alır ve annesi ile uygun bir zaman için randevulaşır.
  • Sağlıksız ilişki: Erkek çocuk, annesini hayal kırıklığına uğratır ve istediği şeyi yapmazsa annesinin kendisine kızacağından veya onunla konuşmayacağından korkar.
  • Sağlıklı ilişki: annesini üzeceğini bildiği bir şeyi söylemek zorunda kalsa bile bunu söylemekte açık olmalıdır. Çünkü annesinin bunun üstesinden gelebilecek bir yapıda olduğunu bilir.

Evliliklerde, sağlıksız anne-oğul ilişkilerinden kaynaklanan problemler çözülebilir. Yapılması gerekenler;

1- Bir sorun olduğunu kabul etmek ve hem bireysel hem de çift olarak bir psikoterapistle görüşerek bu sorunların üstesinden gelme konusunda yardım almaktır.

2- Sınırları belirlemek ve ilk başta küçük küçük adımlar atarak bu sınır ihlalini ortadan kaldırmaya çalışmak gerekir.

Tabi ki bir anne oğulun sağlıklı bir şekilde yakın bir ilişkisinin olması kötü değildir. Aksine annesiyle yakın ilişkileri olan, iyi bir iletişimi olan erkek evlatlar, duygularını daha iyi ifade etmeyi ve anlamayı öğrenirler. Fakat geçilmemesi gereken bir çizgi vardır buna dikkat edilmelidir. Bizim burada bahsettiğimiz ilişki bağlı değil, bağımlı bir ilişkinin sağlıksız olduğudur.

Annelere birkaç tavsiye;

  • Oğullarınızın tercihlerine ve sınırlarına saygı duyarak, onları sevmek ve hayatlarına dahil olmak, onlar büyüdüklerinde de sağlıklı ve yakın bir ilişki kurmanıza yardımcı olur.
  • Güçlü ve de hassas bir oğul yetiştirmek için onu boğmadan, onun sınırlarını ihlal etmeden ona yakın durun.
Vajinismusu genel olarak, hiçbir fiziksel engel olmamasına rağmen kadının korku, kaygı ve endişelerinden dolayı cinsel ilişkiye izin vermemesi olarak tanımlıyoruz.

Vajinismusta başta vajina etrafındaki kaslarla birlikte tüm vücutta kasılma, endişe, korku, tiksinme ve panik hali olur; hasta bacaklarını açılmasını engelleyecek şekilde sıkıca kapatır ve elleriyle eşini iterek cinsel ilişkiye izin vermez. Cinsel ilişkinin acılı ve ağrılı olacağını düşünerek kendini savunma ve koruma çabası içerisine girer. İşte buna vajinismus denir. Bu tanının konulabilmesi için, bozukluğun sürekli veya yineleyici bir biçimde görülmesi gerekir.

2 cm’ lik düz kaslardan oluşan vajina girişi, hastanın yanlış algısına göre, kasılmalardan dolayı daralmakta, sertleşmekte ve birleşmeyi hemen hemen imkansız hale getirmektedir. Bazı kadınlar vajinalarının penisin giremeyeceği kadar dar olduğunu, hatta böyle bir deliğin olmadığını dahi düşünürler. Fakat vajina esneyebilen, genişleyebilen ve uzayabilen bir organdır. Vajina ilişki sırasında erkeğin penisinin büyüklüğü veya küçüklüğüne göre kendini hazırlayabilmektedir.

Vajinismusun en temel belirtisi; o an geldiğinde kişinin panik atak benzeri bir durum yaşamasıdır, kişi kendini kasar, eşini iter, endişe, kaygı ve korku duyar, ağlama krizlerine girebilir.

Vajinismusun türü kadından kadına değişiklik gösterebilir. Geçmişte herhangi bir travma yoksa, parmak ile vajina girişi ve içi kontrol edilebiliyorsa , sadece cinsel ilişki sırasında eşi itme ve kasılma oluyorsa bu durum “basit vajinismus” olarak adlandırılır ve tedavisi daha kolaydır. Bazılarında ise geçmişte yaşanmış cinsel bir travma vardır ve derinlere bastırılmıştır, bu durum “ağır vajinismus” olarak adlandırılır, tedavisi çok zordur fakat mümkündür. Bazı kadınlar ise; partneri ile olan diğer problemleri nedeniyle istemli olarak ağrı, acı ve kanama olacağından korkarak cinsel ilişkiye müsaade etmezler buna da “durumsal vajinismus” denir.

Vajinismusun nedenleri şöyle sıralanabilir; geçmişte yaşanmış bir cinsel taciz, hamilelik korkusu, daha öncesinde acılı ve ağrılı bir birleşme yaşanmış olması, yüksek kaygı, yetersiz cinsel eğitim, cinsellik hakkındaki yanlış bilgiler, ev yaşantısında katı ve dengesiz dini öğretilerin olması, evde şiddet yaşantısı, aileye ilişkin korkular, bağlanma korkusu, taciz eden bir partnerin olması, güven eksikliği vb. nedenleri vardır. Vajinismusun en sık görülen nedenleri arasında en önemlisi psikolojik kaygılardır. Küçüklükten beri öğretilmiş olan” cinsellik kötüdür” “ayıp, günah,yasak” kavramları,”kızlık zarı çok değerli ve korunması gereken bir şeydir” düşünceleri bu problemin çıkmasında önemli rol oynamaktadır.

Günümüzde binlerce kadının ortak sorunu olan vajinismus, kadınlarımızda utanma, hayal kırıklığı, duygusal tatminde azalma, kendinden nefret etme, suçluluk vs. olumsuz duygulara neden olmaktadır. Bunun yanı sıra yıllarca evli olup bu rahatsızlığı yaşayan ve bu durumdan dolayı boşanan çiftlerin sayısı azımsanamayacak kadar da fazladır. Vajinismus tedavisinde en önemli olan şeylerden birisi de çiftlerin birbirine destek olmaları, tedavi sürecinde birlikte hareket etmeleridir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki, vajinismusun nedenleri tamamiyle psikolojiktir ve tedavi edilebilir. Önemli olan tedaviyi istemek ve bu konuda eğitim almış cinsel terapistlere utanmadan, sıkılmadan başvurmaktır. Daha detaylı bilgi için sorularınızı bekliyoruz…

Duygusal taciz birilerinin sizi aşağılaması, suçlaması şeklinde gerçekleşen tacizlerdir. Evliliklerde daha flört dönemindeyken her şey yolunda gidiyor gibi görülebilir, aslında çiftler arasında bu tür diyaloglar açık veya örtük bir şekilde bu dönemde de yaşanıyordur. İlişkilerde bir zaman geçtikten sonra veya evlendikten sonra sorun daha ciddi bir şekilde baş gösterir ve taraflardan biri kurban olur. Çoğu zaman duygusal taciz yaşayan kişi bu durumu fark etmeyebilir bile. Duygusal tacizi her iki tarafta birbirine uygulayabilir, fakat toplumumuzun dayattığı roller sayesinde duyulan, bilinen erkek tarafından kadına uygulandığı yönündedir. Duygusal taciz, eşini aşağılamak, toplum içinde küçük düşürücü davranışlarda bulunmak, eşinin özel hayatına saygı duymamak, sözlü saldırılarda bulunmak şeklinde gerçekleşebilir. Tüm bunlar zaten evliliğin olmazsa olmazları olan sevgi, saygı ve güven unsurlarını zedeleyici ve yıkıcı davranışlardır. Önce duygusal tacize uğrayan kişide ağır hasarlar oluşacak, sonrasında evlilikte hasarlar meydana gelecektir.

Evlilik ilişkisinde duygusal taciz yaşandığında bu durumu nedenleri ve sonuçları açısından ayrıntılı olarak incelemeye ihtiyaç vardır. Çiftlerin kişilik özelliklerine ve patolojilerine, çiftlerin birbirleri ile olan etkileşimlerine ve nesiller arası aktarımlarına yani orijinal ailelerinden getirdiklerine bakılmalıdır. Duygusal tacizde bulunan kişiye bakıldığında, genelde burada çocuklukta alınan yaralar önemlidir. Bu tür kişiler genellikle kendilerini zayıf, güçsüz, değersiz ve aşağılanmış hissederler. Kendilerini böyle hissetmeleri, onları yetiştiren ebeveynlerinin tutumları ile alakalıdır. Daha çok narsisistik kişilik yapılanmasının olduğu kişilerde bu tür davranışlar görülmektedir. Kendilerinde var olan değersizlik ve zayıflık hissinden dolayı, karşı tarafı aşağılarlar, rencide ederler, kendilerinin yüceliklerine inandıkları için kendilerine saygı gösterilmesini isterler, her şeyde kendilerini hak sahibi görürler, karşılarında ki kişiye bir eşyaları, bir parçalarıymış gibi davranarak, o kişiye kendilerini kötü hissettirirler. Böylece karşı tarafı değersiz yaparak, karşı tarafı ezerek kendilerini güçlü ve değerli yapmış olurlar. Bu kendi patolojileriyle alakalı bir durumdur, bu yüzden yaptıklarıyla alakalı bir farkındalığa sahip olamayabilirler, bir uzmandan psikolojik yardım almaları şarttır. Bunun yanı sıra duygusal tacizde bulunan kişilerin büyüdükleri ailede anne-babanın birbirine olan davranışlarının, evlilik ilişkilerindeki davranış kalıplarının da nasıl olduğu önemlidir  ve  çocukluktan itibaren kişiyi etkileyen bir durumdur. Yani model alma vardır. Başka bir ilişki türü görmemiştir çünkü, aşağılayan bir baba ve boyun eğen bir anne modeli olabilir. Bunun yanı sıra evlilik ilişkilerinde çiftlerin nasıl bir etkileşimi ve iletişimlerinin olduğu da önemli bir konudur. Buralarda ayrıntılı incelemelere gerek vardır.

Bu durumda tacize uğrayan tarafın, uğradığı taciz karşısında sınırlarını net olarak koyabilmesi, rahatsızlıklarını, isteklerini ve duygularını net olarak ifade edebilmesi önemlidir. Yakın çevresini bu durumdan haberdar etmeli ve desteklerini istemelidir. Tüm bunların yanı sıra tacize maruz kalan kişinin almış olduğu yaralarını tamir etmesi, duygularını boşaltması ve kendisi ile ilgili farkındalıklara sahip olması açısından bir uzmandan yardım alması gerekir.

Erken çocukluk döneminden kaynaklanan şartlanmalarımız, almış olduğumuz yaralar ve hayat hakkındaki yanlış anlamalarımız, ilişkilerimizi etkilemektedir. Peki bu nasıl olmaktadır? Ve kendimizi iyileştirmek için neler yapmak zorundayız?

İlişkilerde yaşadığımız olaylar, bilinçli ve bilinçsiz olarak kendi içimizdekilerin dışa yansımasıdır. İlişkilerimiz yoluyla, geçmişimizi iyileştirmeye kişisel olgunluk seviyemize ulaşmaya çalışırız.

İki insan karşılaştığında, eğer aralarında ortak tek bir yön bile varsa, bu iki kişi arasında köprüler oluşur. Ve bu durum çekim veya kimya uyuşması olarak adlandırılır. Bu köprü hem yakın ilişkilerde hem de yakın olmayan ilişkilerde ortaya çıkar. İki insan arasında ortak bir şey söz konusu değilse bu insanlar birbirlerini önemsemezler, aralarında çekim oluşmaz. Ama eğer bir insan hayatınızda belirirse, ikinizin en azından bir ortak yönü olduğu kesindir.

İnsanlar kendilerini, başkalarının onlara tuttuğu aynalardaki yansımaları ile tanırlar. Bu nasıl bir şeydir? Bazen karşımızdakinde farkına varıpda tepki verdiğimiz bir takım özellikler vardır. Bu özellikler genellikle bilincinde olmadığımız, ama kendimizde var olan veya var olma potansiyeli olan özelliklerdir. Başkasında var olan sevdiğimiz veya sevmediğimiz bu özellikler, bize kendi psikolojik maskemiz hakkında bilgi verebilir. Bizler kişiliğimizin devam ettirmek istediğimiz yönlerini seçer, istemediğimiz yönlerini eleriz. Kendimizde kabul edemediğimiz yönlerimizi ise başkalarına yansıtırız. Bu istemediğimiz yönleri, bazı duyguları, bazı davranışları veya inançları içimizde barındırmak bize çok acı verdiğinde kendimizi bu acılardan korumak içim yansıtma adlı savunma mekanizmasını kullanırız. Ve yansıtmayı kullanmak için yakın ilişkiler çok uygun bir zemindir. Bizler içimizde bize acı veren bu özellikleri inkâr etmekten vazgeçtiğimiz, bilinçaltımızdaki özelliklerimizi kabul ettiğimiz zaman gelişmeye başlar ve daha olgun, sevgi dolu ilişkiler yaşamaya başlarız.

Yargıladığımız, eleştirdiğimiz özellikleri bir başkasında görmek bunları kendimizde görmekten daha kolaydır, bunları kendimizde fark etmemiz ise çok zordur. Kendimizde var olan ve yüzleşmeyi reddettiğimiz özellikleri eşlerimiz bize geri yansıtırlar.

Biriyle birlikte yaşamaya başladığımız zaman, bize acı veren olaylar, ebeveynlerimizle olan ilişkilerimiz, onların ihmalkârlıkları veya işgalleri, çocukken ebeveynlerimiz ile baş etmek için geliştirdiğimiz duygu ve davranış kalıpları su yüzüne çıkar ve ilişkimize yansır. Geçmişimizi bu şekilde iyileştirmeye çalışırız.

Şu andaki davranışlarımızın çoğu geçmişte yaşadıklarımızla ilgilidir. Geçmişte takılı kalıp, bugünü yaşamadığımız için bizler hasta oluruz. Geçmişte takılı kalıp da, çocukluk yaralarımızla hareket edersek eğer, hayatımızdaki insanlar bize olumsuz tepkiler verecektir. Büyüyüp gelişirken, içimizdeki çocukluk yaralarını fark etmeye çalışmak, hayata daha bilinçli bakmaya çalışmak, daha sağlıklı ve olgun ilişkiler kurmamızı sağlayacaktır.

Peki nedir bu çocukluk yaraları? Terk edilmek, reddedilmek, sevilmemek, ilgisizlik, ihmal edilme, beğenilmeme, kıyaslanma vs. tüm bunlar bilinçli dünyamızda veya bilinçdışımızda tamir edilmediği sürece saklı kalacaklardır ve bu yaralar farkında olmadan ikili ilişkilerimize taşınacaklar ve etkili olacaklardır. Bunları fark etmek ve yüzleşmek, daha olgun ilişkiler kurabilmek, daha kaliteli bir hayat geçirebilmek adına çok önem taşımaktadır.

Ruhsal gelişimimiz ve içsel iyileşmemiz adına önemli olan diğer bir önemli nokta da bireyin kendisine değer vermesidir, kendisini sevmesidir. Eğer biz kendimizi sevip, beslemezsek bir başkasının bizim isteklerimizi gerçekleştireceği umuduyla yaşayan, muhtaç bir insan oluruz.

İyi ilişkiler kurabilmemiz için ise kendimizi çok iyi tanımamız, kendimizi her yönümüzle kabul etmemiz ve sevmemiz gerekir. Kendimizi sevmemiz demek, olumlu ve olumsuz yönlerimizle kendimizi kabul etmemiz demektir. Kişiler kendi içlerinde ne kadar bütünlük seviyesine ulaşmışlarsa ilişkilerine o kadar katkıda bulunurlar. Ruhsal açıdan parçalanmış eşlerin birlikteliği tam bir ilişki oluşturmaz. Eğer içimizdeki bütünlüğü oluşturabilirsek, ilişki için de gerekli potansiyeli oluşturmuş oluruz. Bu yüzden kendi güvensizliklerimizi iyileştirmeli, eksikliklerimizden eşimizi sorumlu tutmamalıyız.

İlişkide olduğumuz kişi bizim eksiklik ve ihtiyaçlarımızı karşıladığında kendimizi güvende hissederiz. Fakat karşılamadığında eksik yanlarımızla yüzleşmek ve bunlarla baş etmek zorunda kalırız. Tüm bunlarla baş etmek zorunda kaldığımızda, kendimizi iyileştirmek için bir uzmandan yardım almak çok doğru bir davranış olacaktır.

Çünkü çocuklukta bitirilemeyen bu takılı kaldığımız ve bugüne taşıdığımız bu işler, yetişkin ilişkilerimizde devamlı ortaya çıkacaktır. Ve bizler kendimizin ve eşlerimizin bazı durumlarda neden çeşitli şekilde davrandıklarını anlamlandıramayacağız. Bir ilişkimiz bitip te diğeri başladığında, bu kısır döngünün devam etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Çocukluğunuzu ve özellikle de ebeveynlerinizle olan ilişkilerinizi incelemeniz, şu anki aşk ilişkileriniz konusunda size ipuçları verecektir. Eğer şu an içinde bulunduğunuz ilişkiden mutlu değilseniz, yaşamınızın ilk yıllarına bakmanız yararlı olacaktır. Burada sizi yetiştiren kişiler çok fazla etkilidir. Çünkü insanlar kendi haklarındaki ve kurduğu ilişkiler hakkındaki düşüncelerinin çoğunu kendilerini yetiştiren kişilerden öğrenirler. Değerlilik duygusu da erken dönemde ebeveynlerini tutumları ile belirlenir. Bundan dolayıdır ki, ikili ilişkilerinizde eşinize, sevgilinize karşı oluşan tepkileriniz, çocukluğunuzdan kaynaklanan çözülmemiş anlaşmazlıklar ve davranış kalıplarına bağlıdır. Mesela; ailenizden alamadığınız sevgi, onay ve ilgiyi eşinizden almak için belli “davranışlar” gösteriyor olabilirsiniz.

Tutkulu bir aşk hissetmiyor ve “aşık” olmadığınızı düşünüyor olabilirsiniz, bu doğru bir eşle olmadığınız anlamına gelmez. Mesela; ilk başlarda seçilen eşin ruh ikizi olduğu düşünülürken, sonrasında ne oluyor da bunun doğru olmadığı düşünülebiliyor.

Kişinin kendi içerisindeki boşluk duygusu, çocuklukta çözülemeyen ve bugüne taşınan yaralar bu tür hislere sebebiyet veriyor olabilir. Mutlu olmanız için eşinizin, sevgilinizin devamlı üzerinize titremesine gerek yoktur. Gerçek mutluluk ve tatmin kendi içinizdeki gücü arttırmanıza bağlıdır. Olgun ilişkiler ve aşklar ancak bu şekilde yaşanabilir.

Fakat geçmişten kaynaklanan bu yaraları iyileştirmek ve kendi bütünlüğümüzü sağlamakta zaman alacak ve çaba gerektirecek bir durumdur. Eğer hayatınızın geri kalanını mutlu ve kaliteli bir şekilde geçirmek istiyorsanız önce kendinizi tanımanız ve ihtiyaçlarınızı nasıl karşılayacağınızı anlamanız gerekir. Yani “ben kimim?” ve “neye ihtiyacım var?” sorularının cevabını verebilmelisiniz.

 

Kaynak:  Susanne E. Harrill, Külkedisi Terapide, Kuraldışı Yayıncılık,2006