Tag Archive : öfke

Yakınlık evlilik ve aile yaşamında elzem olan duygulardan biridir. Yakınlık gösterme başka biriyle bir duyguyu paylaşmayı kapsar. Yakınlığın ne olduğuna dair çeşitli tanımlar vardır. Yakınlık bir çeşit bağlılık hissi, huzur, duygusal destek, empati duyma, karşındakini güvenilir bulma, karşılıklı anlayış, paylaşım, dürüstçe iletişim kurabilme şeklinde tanımlanabilir.

Her evlilikte/ilişkide çiftlerin yakınlık tanımları farklı olabilir. Birçok çift yakınlığın ne anlama geldiğini ve ne istediklerini anlasalar dahi yakın olma konusunda birçok sıkıntı çekerler. Yakın olma konusunda eşleri sıkıntıya sokan mesele “yakınlık korkusu” olabilir.  Bazı insanlar yakınlıktan, kendilerini açmaktan korkarlar ve kaçınırlar. Yakınlık korkusunun en önemli iki nedeninin yanı sıra, öfke korkusu, bağımlılık korkusu, kontrolü kaybetme korkusu, bireyselliği kaybetme korkusu gibi kökenini aile meselelerinden alan bir takım psikodinamik nedenleri de vardır.

En önemli iki nedeninden birincisi, kişilerin çocukluk ve ilk gençlik yıllarında ebeveynleri tarafından boğucu ve özgürce hareket edemeyecek kadar çok ilgi görmüş olmalarıdır. Bu durum kişide kontrol edilme ve kontrolü kaybetme korkusunu tetikleyebilir. Ve kontrolü kaybetmek eş tarafından yok edilme duygusu anlamına gelebilir. Yok edilme burada ilişkideki kontrolün kaybolması ve öz kimliğin yavaş yavaş yok olduğu algısını yaratabilir. Bu bireyler kim olduklarını ve ne istediklerini bilmezler ve dengeyi bulmak için bir ileri bir geri hareket etme eğilimi gösterirler. Bu kişiler anlayışın ve saygının olduğu bir aşk ilişkisinde yaşanan duygusal yakınlığın bağımsızlıklarını tehdit etmediklerini yaşantılayabilirlerse sorunları hallolur.

İkinci ve aşılması en zor olan neden ise çocuğun anne babasının ayrılık ya da boşanması sonucunda (çoğunukla da babayı) en yakınlarından birini birdenbire kaybetmesidir. Bu yaralayıcı ve travmatize edici bir durumdur ve kişinin erişkinlik hayatında girmiş olduğu ilişkilerde, duygusal yakınlık gerektiren durumlarda kendisini ilişkinin derinliklerine bırakamamasına sebep olur. Çünkü bir eş ilişkiye duygusal olarak ne kadar yatırım yaparsa, ilişki sonlandığında o kadar çok acı çeker. Anne veya babasını kaybeden ve bu durumla baş etmesine yardım edilmeyen çocuklar ilerideki tüm ilişkilerinde terk edilme korkusu taşırlar. Kayıp yaşantısından dolayı gelişen terk edilme korkusundan ötürü ilişkilerinde bir emniyet mesafesi bırakırlar ve böylelikle yeni bir kayıp yaşamaktan ve aynı acıyı duymaktan kendilerini korumaya çalışırlar. Aslında böyle yaptıklarında tam da kendilerini korumak istedikleri durum başlarına gelir. Çünkü belli bir yakınlıktan öteye geçemedikleri, kendilerini duygusal olarak açamadıkları için ilişkileri de belli bir noktada tıkanıp kalır ilerleyemez, belki de başlamadan biter. Mesela bazı kişiler evliliğin hemen öncesinde, hiçbir açıklama yapılmaksızın birden bire terk edilebilirler. Bunlar hep terk edilme korkusunun sebep olduğu sonuçlardır.

Bağımlılık korkusu yaşayan kişiler de yakın ilişkilerden kaçınırlar. Bu korku duygusal olarak kendine yeterliliğin, bağımsız olmanın kesinlikle çok önemli olduğunu düşünen eşlerde görülür.  Eş diğerine hiç muhtaç olmadığını kanıtlarcasına sürekli diğerinden uzak olma ihtiyacını ortaya koyar, bu eşler duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için birbirlerine dayanmazlar. Evlilikleri her iki tarafın kendi hayatlarını yaşadığı, duygusal bir mesafe gösterir. Bağımlılık korkusu, çoğu zaman erken yaşta ebeveynlerin etkisinden kaynaklanır. Ebeveyn, genellikle de baba, kimseye dayanmadan tek başına hayatta kalabilmenin önemini vurgular. Çocukluk çağlarında bağımlılık korkusuyla yetiştirilen bir çocuk anne babadan çok az hatta hiç destek almadan kendi başına kalmaya zorlanır. Bu çocuklara yardıma gereksinim duyduklarında güçsüz oldukları söylemiştir. Örneklendirmek gerekirse 45 yaşında bir adam karısından hiçbir zaman bir şey istemediğini belirtmiştir. Çünkü bunun bir zayıflık olacağına inanmıştır. En zor zamanlarında bile eşine duygularını açmaktan çekinmiştir.

Öfke korkusu yaşayan çiftler de, yakın ilişkilere girmekten kaçınırlar. Eşler başkalarına duydukları öfkeden korkabilirler. Diğer kişiyle çok fazla yakınlaşmanın düşmanlığı, öfkeyi, saldırganlığı doğurabileceğinden korkabilirler. Bu tür korkuları olan bireyler başkaları ile mesafeyi korurlar.  Öfkenin yakın bir ilişkide kaçınılmaz olduğuna inandıkları için bundan kaçınmanın tek yolunun yakın bir ilişki kurmamak olduğuna karar verirler.

Aslında insanların ihtiyaç duydukları bu duygusal yakınlığı yaşayamamakta ki en büyük engel iletişim eksikliği veya yokluğudur. Kendi istek, arzu ve ihtiyaçlarımızı gözettiğimiz gibi karşı tarafın da istek, arzu ve ihtiyaçlarını gözetebilecek bir iletişim türü yakaladığımızda ihtiyaç duyulan duygusal yakınlık yaşanabilecektir. İlişkilerimizde tüm bunlarla kendimiz baş etmekte güçlük yaşayabilir, ne yapacağımızı bilemediğimiz durumlar söz konusu olabilir. En önemlisi de tüm bunlarla mücadele edebilmemiz için ilk önce kendimizi tanımamız ve keşfetmemiz gerekecektir.  Bu durumda bir uzmandan yardım almak fayda sağlayacaktır.

öfke kontrolü

İnsan haz yaşamaya dönük bir canlıdır. Bu yüzden insanın haz almasını engelleyecek her durum, olay, kişi, insandaki öfke duygusunun en başta gelen sebebidir. Aslında öfke doğru bir şekilde ifade edildiğinde son derece sağlıklı ve normal bir duygudur. Öfke kontrolden çıktığında, yıkıcı ve saldırgan davranışlara sebebiyet verdiğinde iş hayatını, kişiler arası ilişkileri, aile yaşantısını olumsuz etkilediğinde sağlıksız bir hal almış olur.

Kişiler herhangi bir durum, olay veya kişi karşısında engellendiklerinde, reddedildiklerinde, istek ve ihtiyaçlarının karşılanmadığı durumlarda, yanlış anlaşıldıklarında, kendilerini doğru ifade edemediklerinde ve daha birçok sebepten dolayı öfkelenebilirler.

Engellenme bir enerji doğurur, bu enerji yapıcı da kullanılabilir, yıkıcı da. Sağlıklı bir şekilde dışsallaştırılmış öfke amaca yöneliktir. Öfkenin sağlıksız olarak dışsallaştırılması ise saldırganlık ve şiddet biçimindedir ve en büyük zararı kişinin kendisine verir. Öfke bazen de bastırma şeklinde içe yöneltilir ki, bastırılmış ve kabul edilemeyen öfke de zararlı olup, dolaylı bir şekilde sonrasında ortaya çıkabilir.

Öfke hem dışsal hem de içsel bir takım sebeplerden kaynaklanabilir. İnsan bir duruma, bir olaya, bir kişiye öfkelenebilir. Aslında öfkenin ortaya çıkmasına sebep olan farkına varamadığımız, kaynağını bilemediğimiz birçok duygu vardır. Nedir bu duygular? Kızgınlık, nefret, kin, kıskançlık, kaygı, üzüntü vs.

Öfkelenildiğinde stres ve gerginlik başlar, adrenalin salgısı artar, nefes alıp verme sıklaşır, kalp atışları hızlanır, kan basıncı artar, bunlar öfkenin fiziksel belirtileridir.

Öfkeyle başa çıkmanın ilk şartı öfkeli olduğunuzu kabul etmek ve bunu kendi kendinize itiraf etmektir. Kabul edilmeyen ve itiraf edilmeyen öfke dolaylı yollardan ortaya çıkabilir ve daha tehlikeli olabilir.

İkinci adım ise öfkenin nereden geldiğini bulmaktır. Bazen bu çok açık ve ortada olabileceği gibi bazen de belirsiz ve karışık olabilir. Bazı durumlarda suçluluk duygusu öfkenin kaynağını bulmayı zorlaştırabileceği gibi bazen de iyi niyet kaynağa erişmeyi engeller.

Üçüncü adım, gerçekte sizi öfkelendirenin ne olduğunu anlamaya çalışmaktır. Yani öfkenin sebebinin gerçekçi temelinin ne olduğunu anlamaktır. Öfke buz dağının suyun üzerinde kalan bölümüdür. Gerçek sebebi bulmak isteyen derinlere inmek zorundadır ve bu da kolay değildir. Örneğin; gittiğiniz lokantada ki garsonun tabağı önünüze biraz sertçe koyması sizi öfkelendirebilir ve bunun altında çocukluktan kalma problemler olabilir.

Dördüncü adım öfkeyle gerçekçi bir biçimde mücadele etmektir. Duruma göre bazen öfkeyi doğrudan ortaya koymak uygun olabileceği gibi bazen de olmayabilir. Öfkenin sebebi gerçekçi değilse böyle bir durumla mücadele etmek çok daha güç olabilir. Örneği; Ahmet eşine kızgınlık duyuyorsa ve bunun sebebi Ahmet’in annesinden gördüğü davranışları eşinden görememek ise durumu çözmek çok kolay olmayabilir. Bu durumda problemin kaynağını teşhis edip bir uzmandan yardım almak gerekebilir.