Tag Archive : isyankar

ergenlerle nasıl iletişim kurulur?

Aşağıda sıralanan cümleler benim sıklıkla ergenlerden duyduğum cümlelerdir.

Ailem beni anlamıyor, Ailem arkadaşlarımla görüşmeme izin vermiyor, Kimlerle görüşüp görüşmeyeceğime ailem karar veriyor, Devamlı ders çalışmam konusunda bana baskı yapıyorlar, Beni devamlı eleştiriyorlar veya küçümsüyorlar, Neye elimi atsam sen yapamazsın diyorlar, Hiç söz hakkı tanımıyorlar, Ne kadar yüksek not alırsam alayım onları memnun edemiyorum, Ancak onların istedikleri şeyleri yapınca memnun oluyorlar, Beni durmadan kardeşimle ablamla ağabeyimle akraba çocuklarıyla veya komşu çocuklarıyla kıyaslıyorlar, Beni hiç rahat bırakmıyorlar, her şeyi çok merak ediyorlar ve üst üste sorular soruyorlar.

Ergen, kendisine bir yetişkin gibi davranıldığını ne kadar erken hissederse, kendisi de bir yetişkin gibi davranmayı o derece erken başarabilecektir.

Ergenlik çocuklukla yetişkinlik arasında kalan bir ara dönemdir. Ergenlik, çocukların kendi kimliklerini oluşturdukları, kendilerini anne-babadan ayırdıkları, sosyal hayatlarında önemli ilişkiler kurmaya çalıştıkları, kısacası bağımsızlaşıp birey olmaya çalıştıkları bir dönemdir.

Bağımsızlık, en önemli ruhsal gereksinimlerimizden birisidir. Bireyin bağımsızlık duygusunu yaşayabilmesi için, anne-babadan ayrılabilmesi, bağımlı olmayan ve kendi yaşıtlarının yaşamına uygun bir yaşantı sürebiliyor olması gerekir. Eğer birey kendisini anne babasından ayrı göremez ve öyle bir yaşantı deneyimleyemez ise, onlardan bağımsız hareket edebilme yetisi geliştiremez ve bu da kişinin bağımlı bir kişilik yapısı geliştirmesine sebebiyet verir. Ergenlik döneminde anne-babalar çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlanırlar, çocukları için endişelenirler. Bir zamanlar küçük, sevimli, itaat eden, kendilerine hayranlık duyan çocukları gitmiş yerine huysuz, isyankar, inatçı, söz dinlemeyen bir çocuk gelmiştir. Anne- babalar bu çocukla iletişim kurmaya çalışıp, uyum sağlamaya çalışırken, bir yandan da kaybettikleri çocukları için “yas” tutarlar.

Ergenlik döneminde, ergende bir takım fiziksel, duygusal ve bilişsel değişimler gerçekleşir. Ergen bu dönemde hayatında ki değişimlerle uğraşıp bunları anlamaya çalışırken, anne-baba da değişen çocuğunu tanımaya ve anlamaya çalışır.

Anne-baba bu dönemde çocuklarının başlarına bir şey geleceğinden çok endişe duyar ve bu endişe dolayısıyla çocuklarına karşı abartılı bir korumacılık içerisine girerler. Çocuklarının ayakları taşa çarpsın istemezler ve çocuklarının karşılarına çıkabilecek tüm engelleri önceden bilip, ortadan kaldırmaya çalışırlar. Çocuğa sorumluluk verilmez, bir şey yapması istenmez, zaten bir şey yapmasına da izin verilmez. Dolayısıyla bu çocuğun sosyal becerileri gelişmez, bireyleşemez ve ailesine bağımlı bir yapı geliştirir. Ailesine bağımlı bir yapı geliştiren çocukta, ailesinin olmamasının veya onlardan ayrılacağının düşüncesi bile kendisinde dehşet duygularının uyanmasına sebebiyet verir. Bu şekilde aileden ayrışıp bireyselleşmesine izin verilmeyen ergende, yetişkinlik hayatına geldiğinde, birinden ayrılma, birini kaybetme düşüncesi, tek başına hayatını sürdüremeyeceği endişesine yol açar.

Oysa ki ergenin bir birey olabilmesi için anne-babasını reddedebilmeye ihtiyacı vardır. Ergen bu dönemde onlardan ayrılmayı, kendini ayrıştırmayı ve anne-babanın bilmediği sırlara sahip olmayı ister. Anne baba buna izin vermediğinde, aileden uzaklaşmasına tepki gösterdiğinde ergenin birey olması zorlaşır ve gidemeyen ergen de geri dönemez. Burada anne-babaya düşen en önemli görev ergenlerin kendi yaşamlarını etkileyecek önemli kararlar verebilmeyi öğrenerek büyümelerine ve bağımsızlaşmalarına izin vermektir.

Burada bahsettiğimiz izin verme tabi ki sınırsızlık, sınırların olmaması değildir, bahsedilen şey bu sınırlar içerisinde ergenin kendi kanatlarını kullanabilmesine bunu deneyimleyebilmesine, kim olduklarını anlayabilmelerine, istediklerini ifade edebilmelerine olanak tanımasıdır. Bu dönemde ergenler, anne-babaların bir takım önemli tavsiyelerini reddedebilirler, bu da zaten dönemin önemli bir parçasıdır. Ergenlik dönemini yaşayamamış bu bireyler, birer yetişkin olduklarında ilişkilerinden de sıkılabilirler, anne-babalarından ayrılamadıkları gibi mutsuz giden ilişkilerinden de ayrılamazlar.

 

PEKİ ÇOCUKLARIMIZA BU DÖNEMDE NASIL DAVRANMALIYIZ? NASIL İLETİŞİM KURMALIYIZ?

Çocuğunuzla konuşurken “SEN” mesajı yerine “BEN” mesajı verin. Sen mesajı vermek iletişimi engeller, sen dilidir, genellikle kızgınlık ifadesi için kullanılır. Ben dili ile kendi duygularınızı ifade etmiş olursunuz. Ona kırıcı olmadan, kendi hissettiklerinizi söyleyebilirsiniz. Olumlu yaklaşım içerisinde olan anne-babaların “ben böyle hissediyorum” la başlayan cümleler kullandıkları tespit edilmiştir.

Sen      Kes şunu (Emir)

Sen      Sus, yoksa? (Uyarı,tehdit)

Sen      Benim sana gösterdiğim gibi yap (Çözüm getirme, emir)

Sen      Olgun biri gibi düşünmüyorsun (Eleştiri)

Sen      Çocuk gibi davranıyorsun (Aşağılama)

 “Çok kabasın, her zaman sözümü kesiyorsun?”  Bunun yerine , “Bir şey söylemeye başlayıp ta sonunu getiremediğimde çok sinirleniyorum.”

İstenmeyen bir davranış ile karşılaştığınızda, ona karşı duygularınızı ve beklentilerinizi dile getirin.

Çocuğunuza zaman ayırın. Çocuğu sevmek ona istediği pahalı şeyleri almak, sadece maddi şeyleri paylaşmak ona zaman ayırmak, yaşına göre paylaşımlarda bulunmaktır.

Çocuğunuzla birlikteyken sadece onunla meşgul olun, başka bir işle meşgulken çocuğunuzu araya sıkıştırmayın.

Çocuğunuzu aşağılamak, suçlamak yerine onu dinleyin. Dinlendiğini gören çocuk kabul edildiğini ve sevildiğini hisseder. “Anlaşıldım” duygusunu yaşar ve kendi duygularını da rahatlıkla ifade eder.

Çocuğunuza karşı tutarlı olun. Hem kendi içinizde hem de anne-baba olarak aynı tutum ve davranışları sergileyin. Eğer çelişen davranışlarınız olursa çocuğunuz doğruyu bulmakta zorlanır.

Çocuğunuzu başka çocuklarla asla kıyaslamayın ve karşılaştırmayın. Çocuk anne-babası tarafından değerli olduğunu bilmek ister, onu başka çocuklarla kıyaslamanız, karşılaştırmanız kendini değerli görmesini engeller.

Bulunduğunuz ortamda ilk önce huzuru sağlayın. Huzurlu ortam, mükemmel ortamdan daha sağlıklıdır.

Çocuğunuzla ilişkinizde problem yaşadığınızda veya çocuğunuz size ters davrandığında araya mesafe koyun ama küsmeyin. Küsmek çocukça bir davranıştır, mesafe koymak ise saygınlığınızı korumaktır.

İki tip anne-baba yaklaşımı vardır,

  1. Denetleyici Yaklaşım:Bu yaklaşım içinde olan anne-baba, çocuğun tutum ve davranışlarını değiştirmeye çalışır. Denetleyici yaklaşım, tehdit etmek ya da fiziki şiddet göstermek şeklinde olabileceği gibi sevgiyi esirgemek, küsüp iletişimi kesmek veya aşağılayıcı karşılaştırmalar yapmak şeklinde de olabilir. Ebeveynin korku temel, üzerine inşa ettiği saldırgan tutum sonucu, çocuk ya isyankar ya da sindirilmiş bir birey olur.
  2. Destekleyici Yaklaşım: Çocuğa yakın ilgi göstermek, sözle veya dokunarak sevgi belirtmek, onunla ortak faaliyetlerde bulunmak gibi davranışlardır. Çocuklarınızı denetlemek için ikna yolunu kullanırsanız ve destekleyici bir yaklaşım içinde olursanız, çocuklarınızın daha sağlıklı evreler geçirmesine sebebiyet verirsiniz.

Çocuklarınıza sorumluluk verin. Sebepsiz yere kurtarıcı olmayın. Çocuğunuza yaşından küçükmüş gibi davranmayın. Montunu giymez ise üşümeyi, yemek yemezse acıkmayı fark etsin. Sorumluluk duygusu sebep-sonuç ilişkilerini fark ederse gelişir. Onun adına düşünmek yerine düşünmesini sağlayın, onun sorununu çözmek yerine, kendi sorununu çözmesine fırsat verin.

Yasaklar yerine sınırlar ve kurallar koyun. Katı olmak yerine tutarlı olun.

Uzun konuşmalar, sürekli kendinizden örnekler vermek, zor şartlarda büyüdüğünüzden yakınmak, kendisinin ne kadar şanslı olduğunu sürekli belirtmek yarar sağlamaz.

Çocuğunuzun konuşmasına izin verin. Konuşmasını kesmeyin.

Sadece konuşmanın gidişatına açıklık getirmek için:  “eğer söylediğini doğru anladıysam benim ……. yapmadığımı söylemek istiyorsun” “Bakalım söylediklerini doğru anlamış mıyım” gibi onu anlamaya çalıştığınızı gösteren cümleler kurabilirsiniz.

Onlara neye kızdığınızı ve ne hissettiğinizi söyleyin. Uzun nutuklar iletişiminizi kesintiye uğratır.

Çocuğunuzu yetiştirmede eşinizle düştüğünüz fikir ayrılıklarını onun yanında konuşmayın.

Baba çocuk arasındaki ilişki dolaylı değil direkt olmalı. “Anneler, her konuda araya girmeyin!”.

Çocuklarınızın gayretini görün, övücü sözler söylemekten çekinmeyin.

Çocuklarınızı mükemmeliyetçi yetiştirmeyin. Herkes çocuğunu iyi yetiştirmek ister, herkes çocuğunun güzel ve doğru şeyler yapmasını, başarılı olmasını ister. Bu tür özellikleri çocuğuna kazandırmaya çalışır anne-babalar. Fakat bunları yapmaya çalışırken aşırıya kaçmamak önemlidir. Bazı anne-baba için bu bir istekten öte ihtiyaca dönüşmüş durumdadır. Belki de kendilerinin yapamadıklarını çocuklarının üzerinden yapmaya çalışırlar. Çocukları mükemmel olursa onlarda olacaklardır çünkü. Mükemmeliyetçi ebeveynler, çocuklarının hata yapmalarına izin vermezler. Her şeyi kusursuz yapmalarını beklerler, başarı ve performans odaklıdırlar. Çocuklarının başarıları onlara göre olması gereken bir şeydir, takdir edilmesi gerekmez.  Bu şekilde davranılan çocuklar kendilerini YETERSİZ ve DEĞERSİZ hissederler.

Çocuklarınıza ders çalışmalar konusunda baskı yapmayın. Ders çalışmak kuşkusuz ki can sıkıcı bir şeydir. Bu konuda çocuklarınıza baskı yaptığınız sürece onlar çalışmayacaklardır. Bunun yerine sorumluluğun onlara ait olduğunu ve ders çalışmadıkları, okumadıkları takdirde neler olabileceği, çalıştıkları ve okudukları takdirde neler olabilecekleri konusunda onlarla sohbet edip seçimi onlara bırakın.

Çocuklarınızdan kapasitelerinin, ilgilerinin ve yeteneklerinin üzerinde şeyler beklemeyin. Bu durum çocuklarda başarısızlık korkusuna sebebiyet vermekte bu da sınav kaygısı, depresyon, öfke şeklinde kendini göstermektedir.

Çocuğunuza onu sevdiğinizi sadece sözlerinizle değil, ona onu sevdiğinizi, öperek, okşayarak, beden dilinizle de gösterin.

Ve en önemlisi çocuklarınızı TUTARLI ve KOŞULSUZ BİR SEVGİ ile sevin. Onları sadece notlarını daha yüksek aldıklarında veya daha başarılı olduklarında veya sizi mutlu edecekleri şeyler yaptıklarında değil her koşulda sevin ve bunu kendilerine hissettirin. Çünkü bazı çocuklar bunu gerçekten böyle hissetmiyorlar.