Tag Archive : istanbul

Geçen akşam izlediğim bir filmde duygusal ve çok manidar bir sahneye şahit oldum. Baba ve oğul arasında geçen bir sahneydi, oğul babasına bana her şeyi verdin,  her imkanı sundun fakat beni bir kez olsun öpmedin, saçımı bir kez olsun okşamadın, beni hiç kucaklamadın diyordu. Baba sen bana beni sevdiğini hiç göstermedin diyordu. Bu sahne bir baba-oğul arasında geçti, bir baba-kız, bir anne-oğul veya bir anne-kız arasında da geçebilirdi. Ve etrafımızda yüzlerce binlerce bu tür örneğe rastlayabiliriz. Tabi ki anne-babalar evlatlarını çok severler ve değer verirler. Her türlü ihtiyaçlarını manevi ve maddi ellerinden geldiğince karşılamaya çalışırlar. Evet sevginin gösterilmesinde bir çok yol vardır. Onların istediği bir yemeği yapmak, aldıkları bir hediye, gittikleri bir futbol maçı, sayılması mümkün olmayan bir çok fedakarlık, bir çok paylaşım.  Fakat burada bahsetmek istediğim konu anne-babaların çocuklarını severken, onaylarken, takdir ederken onları sevgiyle kucaklamak, öpmek, belki de saçlarını okşamak, ya da sırtlarını sıvazlamak gibi davranışlarda bulunup bulunmadıklarıdır. Oysa ki sevginin bu şekilde gösterilmesi çok çok önemlidir. Toplumumuzda bazı kültürlerde anne-babaların çocuklarını kendi anne-babalarının yanında bu şekilde sevmeleri bile ayıp karşılanmıştır. Hatta çocuklarına sevgilerini bu şekilde gösterdiklerinde onların şımaracaklarını düşünen anne-babalar  var, bunlara günümüzde de şahit olmak mümkün.

Oysa ki bebekler yaşamın ilk evrelerinden başlayarak dokunulmayı, kucaklanmayı isterler. Anne-bebek arasında ki ilişkinin kurulmasında, güvenli bağlanmanın oluşmasında fiziksel temas çok önemlidir. Kucaklayarak, öperek, okşayarak kurulan ilişki bedensel temasa duyulan ihtiyacın karşılanmasında önemli rol oynar. Çocuğunu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyen ve yüreklendiren aile üyeleri, çocuğun benlik değerinin tohumlarını ekmiş olur. Bunun yanı sıra çocuğu kabul belirtilerinden biri de kucaklamak, öperek sevmek gibi fiziksel temastır.

Bazı araştırma bulguları, psikosomatik hastalıkları olan kişilerin yeteri kadar yakın bedensel temasla, sevilme deneyimine sahip olmadıklarını, öpülüp kucaklanmadıklarını ortaya koymuştur. Psikosomatik rahatsızlıkların yanı sıra kişinin ebeveynlerinden gördükleri/görmedikleri fiziksel temas, ileride kişinin aşk hayatında da, cinsel hayatında da, kendi çocuklarına gösterecekleri yakınlıkta da ortaya çıkacaktır.

Kaygı Bozuklukları

Kaygı, günlük yaşam içerisinde herkesin zaman zaman hissettiği normal bir duygudur. Kaygı, bedenin tehlikeye karşı verdiği normal bir tepkidir. Bu yüzden aşırı boyutlara ulaşmadığı sürece, kaygı aslında kişinin, başına gelebilecek tehlikelere karşı uyanık kalmasını sağlar. Ancak “savaş veya kaç” olarak tepki verilen kaygı sürekliyse, kişinin günlük aktivitelerini ve diğer kişilerle olan ilişkilerini olumsuz bir şekilde etkiliyorsa artık normal sınırlardan çıkılmış ve tedavi edilmesi gereken bir durum haline gelmiş demektir.

Kaygı birden fazla şekilde ortaya çıkabilir. En sık görülen kaygı bozuklukları, sosyal kaygı-sosyal fobi, obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, fobiler, postravmatik stres bozukluğudur.

Kaygı bozukluğunda, aşırı sinirlilik, gerginlik, dikkat eksikliği, her şeyin en kötüsünü düşünme, sürekli tehlikede olduğu düşüncesi, aklını kaybedeceği korkusu, ölüm korkusu gibi ruhsal belirtiler, titreme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes alamama, yutma güçlüğü, baş dönmesi, kas ve göğüste ağrı, sindirim sisteminde sorunlar ve sık idrara çıkma şeklinde ise fiziksel belirtiler ortaya çıkabilir.

Kaygı bozukluklarına aşırı stres, yakınlarını kaybetme, sevdiklerinin ölümü, ağır bir hastalık geçirme, büyük kazalar, doğal afetler, cinsel işlev sorunları, olumsuz anne-baba tutumları, fiziksel ve duygusal istismar gibi sebepler neden olabiliyor.

Kaygı bozuklukları ilaç ve psikoterapi ile tedavi edilebiliyor.