Tag Archive : endişe

Anılarımız hem olumsuz semptomların hem de akıl sağlığının temelidir. Fark ise anıların beyinde depolanma şeklindedir. Eğer işlenememişlerse, fazlaca tepki göstermemize ve çevremizdekileri incitecek şekilde davranmamıza sebep olur. Eğer işlenmişlerse sevdiklerimize ve kendimize yararlı olan şekillerde tepkiler vermemize neden olurlar. EMDR terapisinde anılar belirlenir ve işlenirler, çünkü var olan semptomların çoğu işlenmeyen anılar yüzündendir. Dünyada gezindiğimiz şu anda, olasılıkla işlenmemiş bellek ağlarına bağlanmakta olan çeşitli olaylar meydana gelmektedir. O zaman çocukluk duygu ve algılarımız ortaya çıkmakta ve tepkilerimizi bilinçli olarak etkilemektedir. Eski olayın biz de, “hah işte, bu şekilde hareket ediyorum çünkü annem beni kreşten almayı unutmuştu” diyen bir görüntüsü uyanmaz. Biz sadece olayla bağlantılı olan duyguyu taşırız. Bu bilinçdışı anıları belirlediğimiz ve işlediğimiz andan itibaren olumsuz duygular ve fiziksel duyumsamalar da artık ortaya çıkmaz. İşte o zaman şimdiki zamanda tam bir yetişkin olabilir ve ona göre davranabiliriz.

Bazen çocuklukta yaşanılan bir olay o kadar rahatsız edici olabilir ki, bu rahatsızlık beynin doğal işleme yetisini tamamen bastırır ve olayla bağlantı tamamen kesilir ve kişi olayı hiçbir şekilde anımsayamaz. Eğer kişide bir semptom varsa, buradan anlaşılması gereken şey bu semptoma neden olan veya onu fazlalaştıran bir yaşantının olduğudur. İster bilinçli olarak hatırlansın, isterse hatırlanmasın mutlaka bir şey olmuştur. Bazı acı veren anılar inatçı olur. Bunun nedeni bazı olaylardan duyulan rahatsızlığın çok yüksek düzeyde olmasıdır, öyle ki beynin bilgi işleme sistemi bozulur ve anıyı kendi başına çözüme götüremez.  Örneğin; çocukken tacize uğramış bir kadın, kendisini bir canavarın kovaladığı karabasanlar görebilir. O anı EMDR seanslarında ele alındığında, adeta bir örtü kaldırılmış gibi olur ve duygusal rahatsızlığın sebebi açıkça ortaya çıkar. Canavar onu çocukluğunun geçtiği evde kovalayan tacizcidir.

Yani anlaşılacağı üzere, EMDR terapisi ile olumsuz duygu, duyumsama ve inanışları içeren işlenmemiş anılar hedef alınarak beynin bilgi işleme sisteminin harekete geçirilmesi suretiyle, eski anılar kısa bir zaman içinde “hazmedilebilir” bir hale gelmektedir. Yani yararlı olan şeyler öğrenilir, yararsız olanlar atılır ve anı bellekte artık zarar vermeyecek şekilde depolanır.

Klnk.Psk.Sezen Sağlam

Kaynak:  Acı Anıları Silmek. Francine Shapiro

Sınav Kaygısı Nedir ve Belirtileri Nelerdir?
Sınavlar hayatımızda çok belirleyici bir rol oynamaktadır. İlkokuldan itibaren başlayan sınavlar başarının belirleyicisi, sonrasında iyi okullara girmenin bir şartı, ileride iyi bir meslek sahibi olmanın anahtarı olarak görülür. Dolayısıyla sınavların bu kadar çok anlamının olması da yoğun bir kaygının yaşanmasına sebebiyet verir. Sınavdan önce az miktarda hissedilen kaygı aslında elinizden gelenin en iyisini yapmanıza yardımcı olurken, kaygının fazlası performansı düşürerek başarıyı olumsuz yönde etkiler. Sınav kaygısı belirli konularda kazanılmış olan bilgilerin sınav sırasında etkili bir şekilde kullanılmasını engelleyen ve buna bağlı olarak başarının düşmesine neden olan aşırı stres ve endişe durumudur. Bu durum kişide fiziksel, duygusal, bilişsel, davranışsal anlamda kendini gösterir. Kişinin sınava girmeden önce midesi bulanır, eli ayağı titrer, kalp atışları hızlanır, terler, karın ağrısı yaşar, uyku düzeni bozulur; kişi aşırı heyecan ve korku duyar, bunun yanı sıra öfke ve hayal kırıklığı, çaresizlik, yetersizlik gibi hisler yaşayabilir. Kendileriyle ilgili “ben yapamam”, “başaramam” gibi olumsuz düşüncelere kapılabilirler. Bazı durumlarda sınav kaygısı o kadar yoğun yaşanır ki, öğrenciler korkularının kaynağını engellemek için sınavdan kaçabilecek veya okulu bırakabilecek pozisyona gelirler.
Sınav Kaygısının Nedenleri Nedir?
-Çocuklarının kaygılarını gidermesi gerekirken, anne-babaların tam aksine yüksek beklenti içerisinde olmaları, zaten sınava dair yoğun stres yaşayan ergenleri daha da kaygılandırmakla kalmayıp bunun yanı sıra gençlerin kendilerini çaresiz hissetmelerine sebebiyet verir. Bu süreçte yalnız kalan gencin iç çatışmalarının bir sonucu olarak ta yoğun sınav kaygısı ortaya çıkabilir.
-Yargılanmanın, eleştirilmenin ve kıyaslanmanın olduğu bir çevre çocuk veya ergende güvensizlik sorunu ve kaygı duygularına sebebiyet verir.
-Kaygılı bir yetiştirme tarzı ile büyüyen çocuklar, hayatlarının her döneminde kaygılı kişiler olacakları için bu durumda
sınav kaygısı çekmeleri de olası bir durumdur.
-Başarısız olduğunda reddedileceği, değer görmeyeceği, sevilmeyeceği düşüncesi çocuk veya ergende sınav kaygısı yaratabilir.
-Sürekli başarısız olduğu deneyimler yaşamış olması, kişide bu durumu değiştiremeyeceği düşüncesi oluşturabileceğinden ötürü kaygı yaşamasına sebep olabilir.
-Gerçekçi hedefler belirlememiş olmak ve yeterince hazırlanmamış olmakta sınav kaygısına sebebiyet verir.
Sınav Kaygısı Ve EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing)
EMDR, travmatik olayların ve geçmişte yaşanmış olan rahatsız edici durumların yarattığı üzücü ve acı veren duyguları duyarsızlaştırmak için kullanılan bir terapi yöntemidir. Hayatımızda sadece büyük travmalar değil, çocuklukta yaşamış olduğumuz utanç verici olaylar, hayal kırıklıkları, aşağılanma, eleştirilme vb. sık görülen durumlar da uzun süreli olumsuz etkiler bırakırlar ve bu olumsuz etkiler bedenimizde ve zihnimizde yükselerek algımızı etkilerler ve şimdiki zamanda mutsuzluğa ve uygunsuz davranışlara yol açarlar. Dolayısıyla bunlarda bir travmadır ve bu anılarda işlevsel olmayan bir şekilde yanlış bir anı formunda depolanmışlardır. EMDR sadece travmanın tedavisinde etkili değildir. Bunun yanı sıra anksiyete bozuklukları, yeme bozuklukları, panik atak, fobiler, madde kötüye kullanımı, bağlanma bozuklukları gibi bir çok bozukluğun tedavisinde kullanılmaktadır.
EMDR sınav kaygısı için de çok etkili ve hızlı bir tedavi yöntemidir.
Günlük hayatımızda yaşadığımız her anı, beynimizin sağ ve sol bölümleri arasında gidip gelerek işlenir ve işlenen bu anılar hafızamızda normal bir anı olarak yerini alır. Ama bazen öyle olumsuz yaşantılar olur ki beynimiz bunu işleyemez ve bu anılar travmatik bir yaşantı olarak hafızamızda asılı kalır ve zaman zaman bir takım tetikleyiciler ile aktif hale gelerek bize olayın ilk günündeki gibi rahatsızlık verir.
Sınavlarla ilgili olumsuz düşünce ve duygularımızın kaynağı da çoğu zaman işlenmemiş anılardır. EMDR ile gencin sınav kaygısına sebebiyet verebilecek, öncesinde yaşamış olduğu olumsuz deneyimler ve kendisi hakkında sahip olduğu olumsuz inançları üzerine çalışılır. Bu şekilde yaşanmış olan olumsuz anıların beyinde işlenmesi sağlanarak, kişinin sınav kaygısına bağlı olarak verdiği bedensel tepkilerin ve sınava dair olumsuz inançların hızlı bir şekilde yok olması sağlanır. EMDR yönteminin çok hızlı ve etkili bir şekilde sonuç veriyor olması tedavi süresini oldukça kısaltmaktadır ve çoğunlukla 2-4 seans gibi kısa bir sürede sınav kaygısı tamamiyle ortadan kalkmaktadır.

Bahar ayının yüzünü göstermesiyle birlikte bazı kişilerde kaygı, endişe, sinirlilik hali, yorgunluk, iştahsızlık gibi durumlar görülebilir. Eğer bu gibi belirtiler sizde de aniden ortaya çıktıysa bahar depresyonu yaşıyor olabilirsiniz.

Halk dilinde bahar depresyonu olarak bilinen mevsimsel duygulanım bozukluğu her yılın aynı zamanlarında tekrar eden bir depresyon türüdür. Her yılın bahar aylarında ortaya çıktığı için bahar depresyonu olarak isimlendirilmiştir. Bu zamanlarda kendinizi sinirli, yorgun ve halsiz, endişeli, motivasyonsuz, enerjisi çekilmiş gibi hissedebilirsiniz. Hiçbir şey yapmak istemeyebilir, elinizi kolunuzu kaldırmakta isteksizlik yaşayabilir, okula ve işe gitmekte güçlük çekebilirsiniz.

Bahar depresyonunun spesifik sebepleri kesin olarak bilinmemektedir. Bütün ruhsal hastalıklarda olduğu gibi bu durumda da genetik faktörler, yaş vs. depresyona yatkınlığı arttırabilmektedir. Mevsimsel depresyona erkeklere oranla kadınlarda daha fazla rastlanır. Güneş ışığının süresinin uzaması ile birlikte gün içerisinde uyanık kalma süresi uzadığı için, vücudun biyolojik saati bozulur. Bu da depresif duygu durumuna sebebiyet verebilir.

Bahar depresyonunun belirtilerini hafife almamak gerekir. Bu durumları yaşıyor ve bu belirtiler 2-3 haftadan fazla sürüyorsa mutlaka bir uzmana danışmak gerekir. Çünkü eğer 2- 3 haftada geçmiyorsa depresyonunuzun altında başka sebepler yatıyor demektir. Eğer bu hastalık da diğer depresyon türleri gibi ciddiye alınmaz ve tedavi edilmez ise daha kötüleşerek ciddi sorunlara yol açar.

Bahar depresyonunu hafif atlatmak için; mutlaka spor yapın, tempolu yürüyüşler yapın, sağlıklı beslenin, alkolden uzak durun, sevdiğiniz insanlarla birlikte olun ve sevdiğiniz, hoşlandığınız şeyleri yaparak vakit geçirmeye çalışın.

Sosyal fobi bir anksiyete yani kaygı bozukluğudur. Sosyal fobi “sosyal kaygı bozukluğu” olarak da isimlendirilebilir. Sosyal  fobiyi kişinin sosyal ortamlarda sürekli ve belirgin bir korku yaşaması olarak tanımlayabiliriz. Kişi bulunduğu sosyal ortamlarda utanç verici bir duruma düşmekten, rezil olmaktan, eleştirilmekten, beğenilmemekten, reddedilmekten, onaylanmayacak ve olumsuz değerlendirilecek bir davranışta bulunmaktan fazlasıyla korkar.

Sosyal fobinin temelinde onaylanmama korkusu veya kabul edilmeme endişesi vardır.  Sosyal fobisi olan kişiler devamlı gözlerin kendilerinin üzerinde olduğunu, nasıl göründüklerini, aptal durumuna düşüp düşmediklerini düşünürler. Bu kişilerin özgüvenleri oldukça düşüktür ve eleştiriye karşı fazlasıyla duyarlıdırlar.

Sosyal fobi yaşayan kişilerde yüz kızarması, ses titremesi, ağız kuruması, kalp çarpıntısı, terleme, nefes daralması gibi fizyolojik belirtiler; güçsüzüm, konuşamayacağım, yetersizim, herkes bana bakıyor, rezil olacağım, küçük düşebilirim gibi zihinsel belirtiler ve korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme gibi davranışsal belirtiler görülebilir.

Sosyal fobi yaşayan kişiler ailelerinin ve arkadaşlarının yanında rahat olabilirler fakat en büyük korkuları topluluk önünde konuşmak ve yemek yemektir. Sosyal fobi yaşayanların karşı cinsle ilişki kurmaları ve konuşmaları fazlasıyla zordur ve bu yüzden sosyal fobi yaşayanlar arasında bekarlık oranı yüksektir. Sosyal fobik kişiler kendileriyle konuşan kişileri işitmezden gelme, gözlerini kaçırma, hasta olma ve sosyal ortamlara katılmama gibi davranışlar geliştirebilirler.

Sosyal fobi genellikle 13-24 yaşları arasında başlar. Kadınlarda biraz daha fazla görülür. Ailede korku anlayışlı bir disiplinin olması sosyal fobi nedenleri arasındadır.

Sosyal fobi günümüzde doğru teknikler kullanıldığında kesinlikle tedavi edilebilen bir hastalıktır. Psikoterapi sosyal fobi tedavisinde oldukça etkili bir yöntemdir. Sosyal fobiklerde genellikle bilişsel davranışçı terapi denilen psikoterapi tekniği kullanılır. Bunun yanı sıra gerektiğinde ilaç tedavisi de uygulanabilir.